9 Mart 2011 Çarşamba

Libya'da ilk gün gördüklerim

Yanımdan geçti koşarak yaşlı bir adam. Elinde baston... Çocuklar yolumu kesti. Dillerinde özgürlük marşları...

Yeni yetme gençler var etrafımda. Omuzlarında mavzerler...

 Ömer Muhtar'ın torunları hepsi. Geç gelen başkaldırının verdiği sarhoşluk ile özgürlüklerinin  peşinden koşturuyor ve Bingazi'de ateşlenen özgürlük meşalesi şehirden şehire  taşınıyor. Libya'nın gerçek sahipleri tarihlerini yazıyor ve geleceklerini garanti altına almaya çalışıyor.

Ülke'ye, Mısır otoritesinin şaşkın bakışları ve ölümden korkarak sınıra yığılmış olan  binlerce insanın yardım talep eden çığlıkları arasında 6 gün önce girdik. 4 saat sürdü El Sallum sınırından Bingazi'ye gelmemiz.
Uçsuz bucaksız çölün hemen dibinden her 10 km'de bir oluşturulan kontrol noktalarının arasından sorunsuz ulaştık Libyanın ikinci büyük şehrine. Libyalıların gece karanlığında gözlerinde göremedeğimiz  kararlılığı  sabah erken saatler'de farkettik ve Libyalıların kayıtsız şartsız teslim olduğu başkaldırının anlamını ülkeye vardıktan saatler sonra anlayabildik.

Bingazi'de hayat normal akışında. Herzamankinden farklı olan ise Kaddafi döneminde bir çok masum insanın yargılandığı, işkence gördüğü hatta öldürüldüğü ''Mahkeme''binasının hemen önünde  toplanan gençlerin dans edip marşlar okuyup şarkılar söylenmesi.

 Meydanı, çoçukların hiç yalnız bırakmadığı ve devrimin simgesi olan zırhlı araçlar süslüyor. Ellerinde Ömer Muhtar'ın miras bıraktığı bayrağı dalgalandıran gençler kameramıza konuşmak için birbirleri ile yarışıyor. ''Artık korkmuyoruz Kaddafi, ölmeye ve öldürmeye geliyoruz'' haykırışları insanların ne kadar da kararlı olduğunu birkez daha gösteriyor bize.
Meydandaki havayı soluduktan sonra, ''bizim sesimizi dünyaya duyurmak için geldiniz'' diyen ve vatanları için  fedakarlık yapan insanların araçları ile cepheye ilerliyoruz. Yollar zafer işareti yapan Libya'lılar ile dolu....
Genç, yaşlı, kadın, erkek... Durduğumuz heryerde yabancı olduğumuzu anlayan herkes içini boşaltmak için yanaşıyor yanımıza, omuzumuza dokunup anlatıyor, sonra kucaklayıp bir sonraki kontrol nokasına uğurluyor.

Libyanın dört bir yerinden hareketlenen ayaklar yavaş ama kararlı adımlar ile ilerliyor. Önce Bingazi, sonra Ejdebiye, arkasından Brega, şimdi de Raslanuf'da söylenmeye başladı özgürlük marşları. Biz de direnişcilerin izinden takip ediyoruz devrimi. Zaman zaman kulakları sağır eden silah sesleri eşliğinde neler yaşandığını anlamaya çalışıyoruz.
Yaşlı adamlar cepheye ekmek arası kuru fasulye taşıyor, çocuklar hem direnişcilere hemde bize tek tek meyve suyu dağıtıyor. Kadınlar kocalarından duydukları direniş öykülerini kulaktan kulağa yayıyor ve bir ülke kendini baştan yaratıyor. Gördüğüm bu manzara tarih kitaplarında okuduğumuz ''Kurtuluş savaşımızı'' hatırlatıyor.    
İnsanlar koşar adım cepheye erzak taşıyor. Aile, aşiret, kavim ayrımı yapılmadan bir avuç ulus özgürlüklerine pranga vuran tek bir katili kovalıyor.

Brega'da şahit olduğumuz yoğun çatışmaların ardından hiç tanımadığımız bir Libyalı'nın evine konuk oluyoruz. Gece boyunca Kaddafi'yi ve yaptıklarını anlatıyorlar. Yaşı 70'e dayanmış bir adam bozuk ingilizcesi ile ''Ben ölürüm yerime oğlum, oğlum ölür yerine oğlu geçer de, artık o katili bir daha buraya sokmayız'' diyor önündeki masayı yumruklayarak. Anlayan anlamayan herkezin gözleri yaşarıyor.

Gözlerimi kapadığımda özgürlüklerine susamış bu insanların hayırışları hala kulağımda yankılanıyor. Bin Cevad düşerse sırada bir yenisi var. Hedef Trablus....


NOT Bizi evinde ağırlaryan Fathi Al Tuwatti'ye aracı ile hiçbir karşılık beklemeden koca ülkede şehir şehir dolaştıran Yusuf Al Arbi ve Muhammed Al Alem'e sonsuz teşekürler.